Telegram Web Link
Kötülüğün iyilikle giderilmesinin neticesi kalplerin yumuşaması, hataların anlaşılması, zararların giderilmesi ve
muhabbet ve dostluk kapılarının açılması olacaktır.

Kötülüğü iyilikle savma kalenderliğini gösterebilmek Allah'ın izniyle her halükarda hayırlı ve güzel sonuçlar
verecektir. Bu usûl ıslah çalışmalarında müspet ve verimli neticeler elde etmenin garanti olduğu Rabbanî bir metoddur.

Bir damla sudan yaratmış olduğu insanın hasım kesilip O'na şirk koşmasına rağmen El-Aziz ve El-Celil olan Allah (cc) belirli bir güne kadar bu kimseyi ve tabii onun gibi milyonlarca insanı en güzel bir şekilde rızıklandırmaktadır. Kendilerini, saymaya kalksalar dahi sayamayacakları çoklukta nimetlerle nimetlendirmekte ve bununla beraber ebedi esenlik yurdu cennete ulaşmalarının yolunu da
göstermektedir.

Bu metodun tatbiki hakikaten kuvvetli bir irade ve sabır gerektirir. Bunun elde edilebilmesi için mücahede şarttır.
Onun için şöyle denilmiştir: 'İyiliğe karşı iyilik her kişinin, kötülüğe karşı iyilik ise er kişinin kârıdır.'

Bu mertebeye ulaşmak sabırdan daha üstündür. Yüce Allah'tan (cc) muvaffakiyetler dileriz
Abdullah b. Ömer der ki:

“Kureyş'te üç kişi vardır ki, insanların en ak yüzlü, en mükemmel ahlâklı ve en sağlam terbiyeli kişileridir. Sana bir şey söylediklerinde yalan söylemezler; Ebû Bekr es-Sıddîk, Osmân b. Affân ve Ebü Ubeyde b. el-Cerrâh.”


Ebû Cumey’ der ki: Hasan el Basrî, Hz. Osman’ı ve ne kadar çok hayâlı biri olduğunu zikredip şöyle dedi: “Bazen evdeyken kapılar kapalı olduğu halde hayâsından dolayı banyoda, avret yerleri açıkta kalır diye giysilerini ” .çıkarmazdı

Ebu Nuaym Hilyetul Evliya
.. BİD'AT EHLİ'NİN HADİS EHLİ'NE OLAN İTHAMLARI .

İmam Ebû Hâtim er-Râzî rahimehullah dedi ki:

Bid'at ehlinin alameti, rivayet ehli kimselere dil uzatmaktır. Cehmiyye'nin alameti Ehl-i Sünnete müşebbihe adını vermeleridir.

Kaderiyye (Mu’tezile)'nin alameti de Ehl-i Sünnete cebriyyeci adını vermektir. Zındıkların alameti ise rivâyet ehlini de Haşviyye diye adlandırmaktır.

| Hafız Zehebi, el-Uluvv li'l-Aliyyi'l-Azîm |
Müslümanın Güvenilir Olması ve
Emanetin Ehil Olana Verilmesi


Dünya varoldukça değişmeyecek bir hakikat şudur:
Talebe, davetçi, muallim yahut mücahid; konumu ve sıfatı her ne olursa olsun bütün Müslümanların güvenilir olması, İslami kimliğin bir gereğidir.

Rasûlullah (sav), Müslümanın özelliklerini açıkladığı ve Ebu Hureyre'nin (r.a) naklettiği bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

"Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden selâmette olduğu kişidir. Mümin de kanları ve malları konusunda diğer insanları güvende kılan kişidir."¹

Müslümanın güvenilir olmasının ölçüsü ve örneği nedir?

Faziletinden dolayı Haceru'l Esved'i yerine yerleştirmek için neredeyse savaşın eşiğine gelmiş olan Kureyşlilerin kendisini gördüklerinde, onu hakem tayin edecek kadar
güvendikleri Rasûlullah (sav) gibi, bir Müslüman da içinde bulunduğu topluma güven vermelidir. Güvenilir olmak hususunda toplumun niteliği, yaşanılan mekan veya dönem mutlak belirleyici olmamalıdır. Zira güvenirlik meselesi Müslümanın her hâlükârda olması gereken ayırıcı bir özelliğidir.

1. Tirmizi, Nesai
Ebu Hüreyreden (ra):
Resulullah (sallallahu aleyhi ve səlləm ) buyurdular ki:

❄️ "Mü'minler arasında imanca en kamil olanı, ahlakça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır."

| Tirmizi, Rada 11, (1162), Ebu Davud, Sünnet 16, (4682) |
İnsanların en güvenilir ve vefalısı olan Efendimiz (sav):

" 'Sizin en hayırlı ve en şerli olanınızı bildireyim mi?' diye ashabın dikkatlerini celbeden sualden sonra şöyle buyurur: 'En hayırlınız o kimsedir ki(kendisinden) hayır umulandır. En şerliniz de şerrinden korkulandır.' "²

El-Aziz ve El-Celil olan Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de müminlerin vasıflarını beyan ederken şöyle buyurur:

"Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet
ederler."
³

"Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir."


Evet! Bu özellik, beraberinde büyük bir müjdeyi de ihtiva etmektedir: 'Kurtuluşa eren müminler!'

Kurtuluşa eren müminlerin bir vasfı da emanetlerine ve ahidlerine riayet eden güvenilir mümin olmalarıdır.

2. Tirmizi
3. 23/Mü'minun, 8
4. 23/Mü'minun, 1
اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعًا بَص۪يرًا
Şüphesiz ki biz insanı, birbirine karışmış (kadın ve erkeğin) suyundan yarattık. Onu deniyoruz/imtihan ediyoruz. (Bu sebeple de) onu işiten ve gören bir varlık yaptık.

(76/İnsân Suresi, 2)
Kusurunu söyleyen, hayatına yardımcı oldu. Seninle ilgilenmeyen, seni terketti, hafife aldı. Dostun kınaması eritmeye benzer, ya temizlenir kalıba girersin ya da uçarsın. Seni ilgilendiren sırrı senden saklayan kardeşin, senin sırrını ifşa edenden daha büyük hıyanet etmiştir. Zira sırrını ifşa etmekle yalnız sana hiyanet etmiş oluyorken, seni ilgilendiren sırrı gizlemekle hem kendisi sana karşı hiyanet etmiş, hem de başkalarının hiyanetine uğramana zemin hazırlamıştır.

Seni aramayanın peşine düşme, bu sana ancak zarar ve mahcubiyet getirir.. Seni arayanı sen terketme, bu bir nevi zulüm ve iyiliği karşılıksız bırakmaktır, bu ise hoş değil bilakis kabahattir.

ibn Hazm (rahimehullah)
Güvenilirlik ise üç şekilde olur:


1. İnsanlar, Müslümanın elinden emindir. Haksız yere ve haddi aşarak hiç kimsenin canına ve malına taarruz
etmez. Üstlendiği bir işi en güzel şekilde yapar ve neticelendirir. İnsanlar arasında hiçbir fitnenin başlatıcısı,
tetikleyicisi, yaygınlaştırıcısı ve istismarcısı olmaz. Allah'ın rızası ve hoşnutluğunu gözeterek münkeratı elleriyle düzeltmeye çalışır. Allah (cc) yolunda bilfiil cihad ederek fitnenin, küfür, şirk ve tuğyanın ortadan kaldırılması için mücadele eder.

2. İnsanlar, Müslüman'ın dilinden emindir. Müslüman yalan konuşmaz. Başkalarının dedikodusunu yaparak nefsine zulmetmez. (Mubah olan gıybet dışında) Gıybet ve fitne kıvılcımlarının marazî kalplere sıçramasına neden
olmaz ve amellerini de heba etmez. Kendilerinin hazır olmadığı topluluklarda hak etmediği halde hakkında kötü sözler konuşulan Müslüman kardeşinin şerefini ve hukukunu müdafaa eder. Kendisinin hoşlanmayacağı sözleri başkalarına söylemez. Şer'an sabit olan neseplere dil uzatmaz. Verdiği sözden ve yaptığı sözleşmeden dönmez. Bir iyilik yaptığında bunu asla başa kakmaz. Bilakis böyle bir iyilik yapma imkan ve kudretini bahşettiği için El-Vehhab olan Allah'a hamd eder. Kasten yalan yere yemin etmez ve ağır bir haram olan yalancı şahitlikte bulunmaz.

3. İnsanlar, Müslümanların iyi niyetinden emindir. Müslüman, İslam'a düşmanlıkları aşikar olan kafir ve müşrikler haricindeki insanlarla beşeri münasebetlerde su-i zan esası üzere hareket etmez. Müslümanın kardeşi hakkında su-i zanda bulunmaması ise çok daha önceliklidir. Çünkü zan, Müslümanları yalanla itham etmektir. Bunun yeri de kalptir.

Müslümanları değerlendirmede, aksi sabit olmadıkça esas olan adalettir. Şer'i hükümlerde her türlü hukuki
münasebetler zanna değil, kesin delile dayanır. Kişi bu ölçüyü korumadığında Müslüman kardeşinin hukukunu gıyabında ihlal eder. Bu da Müslümanın kardeşine olan itimadını sarsacak işlerdendir.


Ebu Hanzala
Müslümanların Allah'a Karşı Sorumlulukları
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالًا وَسَع۪يرًا
Hiç kuşkusuz biz, kâfirler için (boyunlarına geçirilecek) zincirler, (ellerine vurulacak) kelepçeler ve alevleri dehşet saçan bir ateş hazırlamışızdır.

(76/İnsân Suresi, 4)
🍃 Mâlik b. Dinar, "Hikmetli sözler arasında şuna rastladım: '(Başkalarına) öğretmedikçe ve bildiğinle amel etmedikçe o bilgin­de senin için bir hayır yoktur. Bu bir adamın odun topladıktan sonra yığın yapıp, güzelce bağlayarak taşımaya başlamasına, taşıyamayınca da, tutup üzerine daha fazla odun ilave etmesine ben­zer" demiştir.

📚 İmam Ahmed bin Hanbel
Kitabü’z Zühd

Emanetleri Korumanın Önemi

Emanetin geniş bir manası olmakla beraber burada üzerinde duracağımız husus, daha ziyade güvenilir olmak ve kendi görüşüne göre önemli ya da önemsiz ayrımı yapmadan Müslümanlarla ilgili bilgileri ne şekilde olursa olsun başkalarına ifşa etmemek çerçevesinde olacaktır. Yani sırların, ferdi ya da teşkilatı ilgilendiren bilgileri/
emanetler hususunda güvenilir olmak. Bu konumda asrı saadette yaşanan bir örneği inceleyelim.

Medine'de bir Yahudi kabilesi olan Kurayzaoğulları Hendek (Ahzab) savaşında her zaman âdetleri olduğu
üzere Peygamber (sav) ile daha önce yaptıkları anlaşmayı bozarak müttefik müşrik ordularına yardım ettiler.Müşrik
Arap orduları çekilip gittikten sonra Rasûlullah (sav) onların kalelerini kuşattı. İhanetlerinden sonra yaptıkları barış isteklerini de reddetti. Yalnız Müslümanlar arasından seçecekleri bir hakemin vereceği hükme razı olacağını bildirdi. Yahudiler de daha önce müttefik oldukları Evslilerin lideri
Sa'd bin Muaz'ı (r.a) hakem olarak seçtiler. Sonra Sa'd'ın vereceği hüküm hakkında bir fikir edinmek üzere Ebu
Lubabe bin Abdülmunzir (r.a) ile konuşmak istediler. Ebu Lubabe gitti. Sa'd'ın hükmünün ne olacağını sordular.

Ebu Hanzala
Müslümanların Allah'a Karşı Sorumlulukları
Şeyhulislam İbn Teymiyye
rahimehullâh Kitabullah’tan herhangi bir ayetin tefsirinde zorlandığı zaman sık sık

“Allah’ım! Ey Adem’in ve İbrahim’in öğreticisi! Bana da öğret!Ey Süleyman’a anlayış bahşeden! Bana da anlayış ver!” derdi ve o konuda zihin açıklığı görürdü.

(İbn Teymiyye, “el-Fetâvâ” (4/38).
Abdullah b. Mes'ûd der ki:

“Sizler Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve səlləm) ashabından daha çok oruç tutuyor, namaz kılıyor ve çaba gösteriyorsunuz; ancak onlar sizden daha hayırlı idiler.” Kendisine: “Neden ey Ebû Abdirrahman?” diye sorulunca ise: “Çünkü onlar, dünyada sizden daha fazla ,zahiddiler ve âhirete sizden daha fazla yönelmişlerdi” karşılığını verdi

Ebu Nuaym Hilyetul Evliya
O da Yahudilerin boyunlarının vurulacağını işaret etti.

Ebu Lubabe'nin (r.a) bu davranışından sonra şu ayet-i kerime nazil oldu:

"Ey iman edenler! Allah'a ve Peygambere hainlik etmeyin;
(sonra) bile bile kendi emanetlerinize ihanet etmiş olursunuz."⁵


Vahyin nüzulüne bizzat şahitlik eden sahabe bu hitaba muhatap olmanın sarsıcı şiddetini iliklerine kadar hissetti. Allah'a ve Rasûlü'ne ihanet etmekten sakındıran böyle bir hitaptan sonra Ebu Lubabe, kendisini mescidin direğine
bağlayıp, ölünceye ya da Allah (cc) tarafından affedilinceye kadar yiyip içmeyeceğine dair yemin etti.

Bu mühim kıssa, her devirdeki Müslümana Sahabe-i Kiram'ın güvenilirlik duygusu ve emanetlere riayetteki hassasiyetinin nasıl yüksek düzeyde olduğunu göstermesi açısından çok çarpıcı ve öğreticidir.

Bu meseleyi önemsemeyen ve umursamayan birisi olsa, bir işaretle dahi olsa yaptığı bu ifşâattan dolayı hiçbir rahatsızlık duymaz ve hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ederdi. 'Adamlar birkaç saat içinde ölecekler. Bir işaret yaptım diye kıyamet mi koptu? Hem zaten kaçabilecekleri bir yer de yok' gibi mazeretlere de sığınabilirdi.

Ebu Lubabe (r.a) böyle basit mazeretleri ileri sürerek nefsini temize çıkarmaya tevessül etmedi. Yaptığı hatanın ne
denli ciddi neticeler doğurabileceğini idrak etmişti ve bundan dolayı kendisini cezalandırmak için mescidin direğine
bağlamıştı. Böylece Müslümanın güvenilir olmasının ve emaneti koruma hususundaki hassasiyetin önemini kalıcı bir şekilde tüm Müslümanlara göstermiş oldu.

5. 8/Enfal, 27
İşte siz böylesiniz! Onları seviyorsunuz, onlarsa sizi sevmiyorlar. Siz Kitab’ın tamamına inanıyorsunuz. Onlarsa sizinle karşılaştıkları zaman: “İman ettik.” derler, yalnız başlarına kalınca size olan kinlerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: “Kininizle geberin.” Şüphesiz ki Allah, sinelerde olanı bilendir.

(3/Âl-i İmran Suresi, 119)

اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۘ وَاِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ۟
Size bir iyilik dokunması onları üzer, başınıza bir musibetin gelmesiyle sevinirler. Şayet sabreder ve korkup sakınırsanız onların tuzakları size hiçbir zarar vermez. Allah, onların yaptıklarını kuşatandır.

(3/Âl-i İmran Suresi, 120)
İbni Mes'ûd (رضى الله عنه), Peygamber Efendimiz (ﷺ)'in şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:

"İki şifa kaynağını elden bırakmayın; bal ve Kur'ân."


■ 4:342, Hadîs No: 5534.
2025/02/25 13:56:32
Back to Top
HTML Embed Code: